• Ana Sayfa
  • Portal
  • Arama
  • Üye Listesi
  • Ajanda
  • Diğer

  • Konuyu Oyla:
    • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
    • 1
    • 2
    • 3
    • 4
    • 5
    Gitsby
    #1
    Gitsby

    Çoğu insan gibi, üzücü bir çocukluk
    geçirdim. Bu günlerde kim geçirmiyor ki?
    Babam ben doğmadan önce terketti ve
    beni doğurduğu andan itibaren
    uyuşturucu kullanan bir anneyle
    büyüdüm. Hemen partili yaşam biçimine
    döndü ve evimizi esrarkeşlerin havasıyla
    doldurdu. Hayatımın ilk 5 yılını,
    uyuşturucuyla kaplanmış bir havada
    geçirdim. Dumanlı hava evin her yerini
    sarmıştı, bazen kapımın altından da
    geliyordu.
    Annem kötü biri değildi, sadece
    bağımlılıklarının kurbanıydı. Boş parası
    olduğunda, eve yemek getirirdi ve hatta
    bazenleri bana Goodwill’den kıyafetler
    alırdı. Odamdaki tek mobilya bazalı
    yatağım, ve küçük mavili beyazlı bir
    oyuncak kutumdu. Çok fazla oyuncağım
    olduğundan değil, zaten 3 tane vardı
    sadece ve onlar da doğum günlerimden
    gelenlerdi; bir resim kiti, kırmızı bir
    vagon ve son olarak, biriciğim, Gitsby
    adındaki oyuncak bebeğimdi.
    Gitsby en yakın arkadaşımdı. Beraber
    hayali çay partileri yapardık, beraber
    uyurduk, duş alırdık ve bazen benimle
    konuştuğunu hatırlıyorum.
    Şu anki yetişkinlik çağımda Gitsby’i
    düşününce, ne kadar travmatik bir
    çocukluk yaşadığımı anlıyorum aslında.
    Bazen uçmuştum evdeki dumanlı
    havadan dolayı ve bu yüzden anılarımın
    çoğu gerçek olamayacak kadar absürttü.
    Hala onun sesini hatırlıyorum, ince,
    pürüzlü. Ve benden istediği şeyleri
    hatırlıyorum. Onun için yemek çalmak.
    Çatalları, bıçakları götürmek.
    Koltuğumuzun üzerinde sızmış kötü
    adama vurmak. Her zaman başımı belaya
    sokacak kötü şeyler… Gitsby’i suçlardım
    ama annem hiçbir zaman inanmadı.
    Yetişkinler asla inanmaz.
    6. yaş günlerime az kala, annemden
    yılbaşı partisi istedim. Okuldaki hoş
    olmayan kızları çağırıp onlara kek ikram
    etmek, beni sevmelerini ve arkadaşım
    olmalarını istiyordum. Hala mutfakta çok
    yüksek umudumla beklediğimi, maden
    suyunu çalkaladığımı, nefesimi
    tuttuğumu ve annemi pür dikkat
    izlediğimi hatırlıyorum. Bana döndü ve
    güldü.
    “Yılbaşı partisi mi? Jess, bu gülünç.
    Benim bile olmayan 15 çocuğu beslemeyi
    karşılayamam, daha seni bile ancak
    doyurabiliyorum. Bir fil gibi yiyorsun,
    yoksa küçük Gitsby mi demeliydim? Evde
    yiyecek şeyleri bile güçlükle
    bulabiliyorum.”
    Yüzüm anında düştü. Bir şeyler
    mırıldandım ve kekeledim. Salondan
    gelen müziği duydum. Kapıdan geçen
    onlarca tanımadığım insanı gördüm.
    Annem her zaman partiler verirdi. Peki
    ya ben? Bir çocuktum ve tüm
    arkadaşlarım yılbaşı partileri veriyordu ve
    şimdi tüm kötü kızlar parti vermek için
    çok fakir olduğumu bilecekler ve bununla
    bile dalga geçeceklerdi.
    Göz yaşlarımın aktığını hissettim ve
    odama koşup kapıyı çarptım. Gitsby
    yatakta yatıyordu ve gülümsüyordu. O
    her zaman gülümserdi, nasıl
    unutabilirim ki? Sadece bana bakardı, ve
    gülümserdi. Benden kötü bir şey
    yapmamı isteyecekti. Yemek çalmamı ya
    da daha kötüsünü. Bu onun suçuydu.
    Gitsby okula gitmek zorunda değildi.
    Gitsby hiçbir zaman benim durumuma
    düşmedi, başı belaya girmedi. 5 yaşında
    küçük beynim, tüm bu olanların annemin
    değil de Gitsby’nin suçu olduğuna
    inandırmıştı beni.
    Öfkeyle çığlık attım ve elimdeki şişeyi
    tüm gücümle yatağa fırlattım. Gitsby’e
    çarptı ve zemine düştü. Güldüm. Onu
    banyoya sürükledim ve duşakabinin içine
    attım. Tabi ki de karşılık veremedi suyun
    altındayken ama bu beni rahatlatmıştı.
    Birkaç dakika sonra, yani sinirim ve
    aşağılanma duygum geçtiğinde hıncımı
    çıkardığım favori oyuncağımı oyuncak
    kutusuna fırlattım ve sertçe kapattım.
    Kutuyu tekmeledim; Gitsby’i hiçbir
    zaman görmek istemiyordum.
    Ondan sonra hiçbir oyuncağım olmadı.
    Yaklaşık bir hafta sonra polis geldi ve iki
    tatlı bayan beni yeni bir eve, kasabaya ve
    hayata götürdü. Yemeğim vardı ve
    uyuşturucu falan yoktu. Sandık depoya
    kaldırıldı ve vagon kayboldu. Annemi bir
    daha hiç görmedim. Büyüdüğümde ailem
    annemin 25 yıldır hapiste olduğunu
    kabul etti. Onun için hiçbir şey
    hissetmemiştim zaten, hala onun bana
    verdiği kötü hayat yüzünden kabuslar
    görüyordum. Kendimi okuldaki başarıma
    adamıştım ve hapisten gönderdiği
    mektupları takmamıştım. Ergenlik
    dönemimde bana birkaç kez ulaştı ama
    telefonu açmadım.
    Bu sabaha kadar böyleydi. Şimdi 30
    yaşındayım, kendi çocuklarım ve beni
    derinden seven bir eşim var. Güzel bir
    eve, iki tatlı köpeğe ve sosyal çalışan
    olarak benim gibi çocukluk geçiren
    çocuklarda bir farklılık yapmak üzere bir
    kariyere sahibim. Bugün bana sesli mesaj
    attığında ve benimle konuşmayı
    istediğini söylediğinde, kendimi onun
    söyleyeceklerini dinleyecek kadar hazır
    hissettim.
    Çocuklar okul için gittiğinde, arka
    bahçemizdeki kulubemize gittim,
    çocuklarımın yazın oynamak için
    kullandığı alana. Eski oyuncak kutuma,
    şimdilerde çay partisi sehpası olarak
    kullanılan sandığa oturdum ve bana
    bıraktığı numarayı aradım.
    3 kez çaldı.
    “Alo? Jessie?”
    “Selam, anne. Nasılsın?”
    “Oh Jessie, benimle konuştuğun için
    teşekkür ederim. Biliyorum şu an kendi
    ailene ve hayatına sahipsin. Onlarla
    birgün tanışmayı çok isterim! Sadece ne
    kadar üzgün olduğumu söylemek için
    aradım. Her şey için.”
    “Çocuklarımla hiçbir zaman
    tanışmayacaksın, asla. Ben de kendi
    hissettiklerimi söyleceğim. Uyuşturucular
    seni çökertti ve beni de aşağı, yanına
    çektin. Aslında, yakalanmanın bu kadar
    uzun sürdüğüne şaşkınım.”
    “Yakalanma derken ne demeye çalıştığını
    anlamadım. Jess, gerçekten bir şey
    bilmiyorum. Bak, zor bir durum. Neden
    benden bu kadar nefret edip
    torunlarımla tanışmama izin
    vermiyorsun? İsa’nın bağışlayıcılığı
    hakkında çok şey öğrendim uzaktayken ve
    ben.. oh Jessie, Gitsby için çok
    üzgünüm.”
    “Gitsby?” Durdum, aklım karışmıştı.
    “Neden onu umursayasın?”
    “Biliyorum, inan bana biliyorum Jessie.
    Hepsi benim suçum, eroinler. Ve Gitsby,
    Tanrım… O sonsuz kadar gitti ve hepsi
    benim hatam.”
    Annem ağlamaya başladığında,
    parmaklarımı sabırsızca oyuncak
    kutusuna değdirdim. Uyuşturucular
    annemin beynini yakmıştı açıkça.
    “Anne, neden Gitsby hakkında
    konuşuyorsun? Hatta neden
    umursuyorsun? Ve Gitsby’nin nerde
    olduğunu biliyorum. Tam altımda.
    “Biliyor musun? Ne diyorsun Jessie?
    Aman Tanrım nerde o?”
    Huzursuzca cevap verdim. “Gitsby
    sandıkta.”
    Cidden annemin telefonu beklemeye
    aldığını sandım, hiçbir şey
    duymuyordum, nefes alış verişini bile.
    “….Kız kardeşin sandıkta derken?”
    “Kardeş? Ne saçmalıyorsun?
    Uyuşturucuya hemen döndün değil mi
    anne? Gitsby lanet olası bir oyuncak.
    Birkaç gün önce onu oyuncak kutusuna
    kitlemiştim senin esrarkeşlikten
    yakalanmandan önce.”
    “Jessie.. oh Tanrım hayır… hayır… Jess,
    uyuşturucular için hapse atılmadım. Göz
    altına alınma sebebim Gitsby’nin
    kayboluşuydu. Onu her zaman küçük
    oyuncağın diye çağırırdın ama hepimiz
    biliyorsun sanmıştık.. Aman Tanrım, ne
    yaptın Jessie? Benim küçük bebeğime ne
    yaptın?!”
    Duygu belirtisi göstermeden, telefonu
    yanıma koyup ayağı kalktım. Uzaktan,
    annemin haykırışlarını ve ağlayışını
    duyabiliyordum ve kutu hakkında çok
    karanlık duygular içimi kapladı. Anılar,
    geri dönüyordu. Kararsızlığımın ardındaki
    gücü hissediyordum. Zihnimdeki kapayı
    ittiriyordum, çok uzun süredir sıkıca
    kapalı olan kapıyı. Onun orada olduğunu
    unutmuştum.
    Travma ve uyuşturucular benim küçük bir
    çocuğun aslında bir bebek olduğunu
    inandırmış olabilir miydi? Yemek isteyen,
    bunun için malzemelere ihtiyaç duyan,
    onu kötü adamlardan korumamı isteyen…
    Hayır…
    Yavaşça döndüm ve gözlerimi kutuya
    diktim. Kesinlikle çok küçüktü. Oraya bir
    insanı sığdıramazdın. Yapamazdın. Peki
    ya çok küçük, aç, bir deri bir kemik olan
    bir yavruyu? Eğer bir müfettiş olsaydım
    ve bir çocuk aramam gerekseydi asla o
    kutunun içine bakmayı düşünmezdim.
    Sadece, çok çok küçüktü.
    Dizimin üstüne çöktüm ve klipslerini
    açtım. Bakmamam daha iyi olacaktı. Tüm
    bu atlattıklarımdan sonra, kazandığım
    yeni hayattan sonra. Bu oyuncak
    kutusunu açmamla hepsi yok olabilirdi.
    Açmamalıyım. Onu bir yere fırlatmalı ve
    varlığını bile unutmalıyım. İçine
    bakmamalıyım.
    Sandığı açtım.
    Hiçbir zaman oyuncak bebeğim
    olmamıştı. Annem asla bana alamadı. Bir
    vagonum da olmamıştı. Ama bir oyuncak
    kutum vardı. Şirin, mavi ve beyaz bir
    kutu. 5 yaşındayken, iki yaşındaki kız
    kardeşimi boğdum ve onu içine koydum.
    Ve şimdiyse, hayatım bitti.
    Ara
    Cevapla


    Anahtar Kelimeler

    Gitsby



    Hızlı Menü:


    Şu anda bu konuyu okuyanlar: 2 Ziyaretçi

    Yukarı Cık
    Hakkımızda
    Forum ile soru ve sorunlarınızı öneri şikayet bölümünden yapabilirsiniz ve ayrıca 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Kurallara uymayan üyeleri Dream41 adlı kurucuya özel mesaj atarak söyliyebilirsiniz
    Sosyal Medyada Biz
    Kodlayan: Dream41
    Türkçe Çeviri MCTR Forum Yazılımı MyBB.


    Online Shopping App
    Online Shopping - E-Commerce Platform
    Online Shopping - E-Commerce Platform
    Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping