Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Son Yorumlar |
Nerede yanlış yapıyorum
Forum: #Forum Dışı
Son Yorum: evdenevenakliyat
12-05-2016, 01:26 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 155
|
Sokakta kalanlar Hayvanla...
Forum: Duyurular - Kurallar - Yenilikler
Son Yorum: sokaktakalanlar
12-05-2016, 09:08 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 139
|
Dirilin Yaw :S
Forum: Duyurular - Kurallar - Yenilikler
Son Yorum: Dragon Caliph
12-04-2016, 08:37 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 111
|
Ses ver
Forum: Duyurular - Kurallar - Yenilikler
Son Yorum: Dragon Caliph
11-30-2016, 01:56 AM
» Yorumlar: 2
» Okunma: 197
|
eRevollution
Forum: Anlatım - İnceleme - Haber
Son Yorum: Dragon Caliph
11-12-2016, 04:11 PM
» Yorumlar: 1
» Okunma: 155
|
02.09.2016 Rank Sistemi G...
Forum: Duyurular - Kurallar - Yenilikler
Son Yorum: Dragon Caliph
11-06-2016, 09:19 AM
» Yorumlar: 3
» Okunma: 243
|
Yeni Düzenli Youtube Oyun...
Forum: Tanışma & Kaynaşma
Son Yorum: Dragon Caliph
11-06-2016, 09:16 AM
» Yorumlar: 1
» Okunma: 201
|
CS:GO | Epic Ninja Defuse...
Forum: Counter-Strike Genel
Son Yorum: ChromeStar
10-09-2016, 03:19 PM
» Yorumlar: 1
» Okunma: 159
|
Online Friv oyunları hakk...
Forum: Diğer
Son Yorum: ChromeStar
10-04-2016, 02:10 PM
» Yorumlar: 1
» Okunma: 172
|
İyi Bayramlar
Forum: Geyik köşesi
Son Yorum: Dragon Caliph
09-17-2016, 08:41 PM
» Yorumlar: 2
» Okunma: 419
|
|
|
İblis'in Peygamber Efendimize Anlattığı Hakikatler |
Yazar: Dragon Caliph - 06-06-2015, 05:50 AM - Forum: İslam ve Yaşam
- Yorum Yok
|
|
İblis'in Peygamber Efendimize söylediği Hakikatler.
Veheb İbn-i Münebbih (r.a.) rivayet ediyor. Allah Teâlâ (c.c.) şeytana emir buyurmuşlar. Git! Hz. Muhammed (S.A.V.) nin soracaklarına cevap ver. İblis eli asalı bir ihtiyar kılığında Peygamber Efendimize gelir.
Peygamber Efendimizle arasında aşağıdaki mükâlemeler geçer.
- Sen kimsin?
- Ben İblisim.
- Ne lçin geldin?
- Allah'ın emri ile soracaklarına cevap vereceğim.
- Ya mel'un, ümmetimden kaç düşmanın var.
- Onbeş düşmanım var.
1. Sensin,
2. Adaletle iş gören hükümdar,
3. Alçak gönüllü cömert, zenginler.
4. Ticaretinde doğru olanlar.
5. Allah'tan korkan alimler (ehl-i takva sahipleri).
6. Nasihatle herkese hayır isteyen müminler.
7. Kalbi merhametli müminler.
8. Tevbe edip, tevbesinde sebat edenler.
9. Haramdan sakınanlar.
10. Daima abdestli bulunanlar.
11. Her zaman çokça sadaka verenler.
12. İnsanlarla iyi geçinen, güzel (halim) huylu kimseler.
13. İnsanlara faydalı olanlar.
14. Kur'an-ı çok okuyanlar ve Allah'ı devamlı zikredenler.
15. Gecelerde insanlar uyurken kalkıp namaz kılan ve ibadet edenler.
Resulullah Efendimiz tekrar sorar.
- Ümmetimden senin yoldaşların kimlerdir.
- Zalim hükümdar, kibirli zenginler, hain ticaret ve sanat erbabı, içki içenler, gıybet yapanlar. Zina yapanlar, yetim malı yiyenler, namazı kılmayıp terk edenler, zekat vermeyenler, boş kuruntular yapanlar benim yoldaşlarımdı
|
|
|
DUANIN FAZİLETİ |
Yazar: Dragon Caliph - 06-06-2015, 05:46 AM - Forum: İslam ve Yaşam
- Yorumlar (2)
|
|
BİRİNCİ HİKÂYE
Hazreti Şeyhden rivayet edilmiştir:
Azizlerden birisi, daima bir arkadaşına ziyarete gider ve evinde misafir olarak kalırdı. Hane sahibi de her defasında kendisine av eti ikram ediyordu. Bir gün yine misafir olarak gittiğinde, başka şeyler ikram edilir ve ev sahibine:
— Her zaman bana av eti ikram ederdin, bugün başka şey ikram etmene sebeb nedir? diye sorar. Ev sahibi de şöyle anlatır:
Benim âdetim daima av yapmaktır. Bir gün yine su içerisine tuzağımı kurmuş ve bir yere gizlenmiştim. Biraz sonra yanında üç tane yavrusu olduğu halde bir âhû geldi. Su içmek için suya yaklaştığı zaman tuzağı görünce, içmekten vazgeçip gittiler. Ertesi gün tekrar geldiler. Fakat tuzağı görüp yine içmeden gittiler. Üçüncü gün geldiklerinde, susuzluktan ayakta duracak halleri kalmamıştı. Yine su içmek için yaklaştıkları zaman tuzağı gördüler. Fakat bir türlü cesaret edip yaklaşamıyorlardı. Suyun etrafında dolaşmaya başladılar. Başka bir su da bulamayınca, âhû yüzünü semaya doğru kaldırdı ve gözlerinden yaşlar aktığı halde tazarrû etmeye başladı. Bir müddet sonra, bulutlar peyda oldu, gök gürleyip şimşekler çakmaya başladı ve o derece yağmur yağdı ki dereler ve göller dolup taştı. Âhû ve yavruları da sulanıp gittiler. Ben de, bir hayvanın dergâh-ı izzette duası kabul olduğu halde, insan olan niçin gafletten uyanmaz, diyerek o günden sonra avlanmayı bıraktım, diye hikâye etti.
---------------
İKİNCİ HİKÂYE
Hulefâ-i Râşidîn zamanında, Mekke-i Mükerreme'de bir defa gayet kuraklık olup, Mekke ehli yağmur duasına çıkmışlardı. Fakat yağmur yağmamıştı. Abdullah Bin Mübarek Hazretleri: «Bu insanların içinden çıkıp, tenha bir yerde dua edeyim, belki dergâh-ı izzette kabul olur.» diyerek, Mekke-i Mükerreme'den çıkıp bir mağaraya girer ve dua ile meşgul olmaya başlar. O esnada mağaradan içeriye siyahî bir arap girip iki rek'at namazdan sonra şöyle dua ve tazarrûda bulunur:
— Ya Rabbî! Senin kulların üç gündür rahmet duasına çıkıyor ve senden yağmur istiyorlar. Sen ise henüz ihsan etmedin. Sen yağmur yağdırıncaya kadar başımı secdeden kaldırmayacağım.
Bunun üzerine hemen yağmur yağmaya başlar ve o da secdeden kalkarak, mağaradan çıkıp gider. Abdullah Bin Mübarek de O'nu takib etmeye başlar. Nihayet o arap Mekke-i Mükerreme'de yüksek bir kapıdan içeriye girer. O da kapının önünde beklemeye başlar. İçeriden çıkan birisine bu evin kime âit olduğunu sorunca, bir esircinin evi olduğunu öğrenir. Sonra esirciyi çağırarak:
— Bir esir almak istiyorum. Bütün esirlerini bana göster, der. Esirci de hepsini gösterir. Fakat o arabı esirlerin içinde göremeyince, esirciye o arabın nerde olduğunu sorar. Esirci de:
— Evet öyle birisi vardır, fakat çok tembeldir, işe yaramaz der. O da getir bir bakalım, deyince arabı getirir. Abdullah Bin Mübarek arabı görünce:
-— Olsun bu benim işime yarar, fiatı nedir? diye sorar. Esirci:
— Ben 20 akçeye aldım fakat 10 akçe bile etmez der. Abdullah Bin Mübarek, 20 akçeye alır ve evine getirir. O arab:
— Ey Abdullah Bin Mübarek! Sen beni niçin aldın?
— Sen benim ismimi nereden biliyorsun?
— Dostlar birbirini bilir.
Arab abdest alıp namaz kıldıktan sonra, başını secdeye koyar. Abdullah Bin Mübarek de acaba ne diyor diyerek O'na yaklaştığı zaman, secdede şöyle söylediğini duyar: «Ey sırlar sahibi, hakikaten sır zahir oldu. Bundan sonra bana hayat gerekmez.»
Arabın secdede biraz fazla kaldığını görünce, O'nu hareket ettirmek ister. Bir de anlar ki, arab ruhunu teslim etmiştir. Hemen teçhiz ve tekfinini görüp defn eder. O gece rüyasında, Hz. Rasûlü Ekrem Efendimizi görür. Sağ tarafında haybetli ve nûranî yüzlü bir zat ve sol taraflarında da o arab vardır. Hz. Rasûlü Ekrem Efendimiz:
— Ya Abdullah! Allahu Teâlâ Hazretleri seni hayır ve ihsan ile mükâfatlandırsın. Çünki sen bizim sevdiğimize hizmet ve ihsan ettin, buyurdu. Abdullah Bin Mübarek:
— Ya Rasûlallah! Bu kul zât-ı âlilerinizin sevdiği midir? deyince, Efendimiz:
— Evet, bizim sevdiğimiz bir kuldur. Hatta İbrahim Halîlullah'ın da sevdiği bir kuldur, deyip sağ tarafındaki zatın Cenabı Halîlullah salavatullahi ala nebiyyina ve aleyh hazretleri olduğunu işaret buyurdular.
Uyandığı zaman, öyle bir hizmetçi ile bulunduğu için Cenabı Hak''ka şükreder.
|
|
|
Kalbin Tedavi Yolları |
Yazar: Dragon Caliph - 06-06-2015, 05:45 AM - Forum: İslam ve Yaşam
- Yorum Yok
|
|
Bilmiş ol ki kalbi korumanın çaresi şeytanın giriş yollarını bilmek, bu huylardan temizlemek Allah'ı anmak. Bu onu kalbe uğramaktan alıkor. Zira gerçek zikir, ancak kalbi takvâ ile tamir ettikten ve kalbi kötü sıfatlardan temizledikten sonra kalbde yerleşir ve ulaşılmaz bir kal'a olur.
Ebû Hüreyre (R.A.) anlatıyor. Bir gün bir mü'minin şeytânı ile bir kâfirin, şeytânı karşılaşırlar. Kâfirin şeytânı yağ' lı, semiz, parlak ve temizdir. Mü'minin şeytânı ise zayıf, pis, kirli ve çıplaktır. Kâfirin şeytânı, mü'minin şeytânına;
- Bu ne hâl? diye sorar. Mü'minin şeytânı;
- Ne yapayım, bir adama düştüm ki adam yiyeceği zaman (Besmele'yi) olur, ben aç kalırım, içeceği zaman okur, susuz kalırım. Giyinirken okur, çıplak kalırım. Temizlendiği zaman (Besmele) ile temizlenir, pis kalırım. dedi.
-- Ben de öyle birine düştüm ki: Hiç (Besmele) getirmez. Ben de onun yiyeceğine, içeceğine giyeceğine velhâsıl herşeyine ortak olurum, dedi.
|
|
|
Hz. Musa (a.s.)'ın Şeytanla Olan Hikâyesi |
Yazar: Dragon Caliph - 06-06-2015, 05:43 AM - Forum: İslam ve Yaşam
- Yorum Yok
|
|
Bir Rivayet'de İblis Musa (a.s.) mülâki oldu ve:
- Ya Musâ, sen Allah-u Teâlâ'nın risâletle seçtiği bir peygambersin. Benim durumum sence mâlum. Tevbe etmek isterim. Benim için şefaatci ol. der.
Tûr-i Sinâ'da Allah (c.c.) ile mukâlemesinden dönerken, kendisine Allah-u Teâlâ
- Emanetini yerine getir. buyurur. Musâ (a.s.) meseleyi anlatır. Allah-u Teâlâ
--- Âdem'in kabrine secde etsin, dileğini yerine getireyim ve tevbesini kabul edeyim, buyurur.
Musa (a.s.) vaziyeti İblis'e anlatınca,
- Ben onun dirisine secde etmedim, ölüsüne secde edermiyim? diye böbürlenip kibirlendi ve kızdı. Sonra Musâ (a.s.) a
- Sen ki benim için çalıştın, bana hakkın geçti. Üç yerde beni hatırla. Zira o zamanlar sen en zayıf ve ben de en güçlü olurum. İnsan oğlunun kalbini feth eder ve kendime uydururum.
Birincisi kızdığın zaman. O zaman ruhum kalbinde, gözüm gözünde, ve kanın damarda cereyânı gibi vücuduna dahil olurum. İnsan kızdığı zaman nefsini körüklerim, artık ne yaptığını bilmez olur.
İkincisi cihad zamanlarında beni 1ıatırla. O zamanda ben mü'minlere yanaşır; karısını çocuğunu geride bıraktıklarını hatırlatır ve onu ihlâsla cihâd'den soğuturum.
Üçüncü de mahremin olmayan kadınlarla yalnız kalınca. Sakın ola yalnız kalma. Ben arada elçilik yapar ve mutlaka fitneyi ve şehveti uyandırırım.
Denildi ki: Velilerden biri şeytan'a
- Âdemoğluna nasıl galip olur onu saptırırsın, diye sorar. Şeytan cevaben.
- Kızdığı, hevâ-i nefsinin galeyana geldiği zaman. Zira keyfi oldumu kalbine, kızdığı zaman başına (aklına) girerim.
Resul-i Ekrem "Bir şey'i (çok) sevmen, seni ktir ve sağır ederıı buyurmuştur.
Sevdiğimiz şeye dikkat edelim. Şeytana değil, Allah (c.c.) a sevgi ile (şeytana karşı) kör ve sağır olalım.
- o -
Şeytanın en büyük oyunu, müslümana günahını göstermemek ve tevbe ettirmemektir.
- o -
Şu iki haslet şeytanı çok kızdırır! Şeytanın vesveselerine aldırmamak, Allah (c.c.) ın zatı hakkında tefekkürü terketmek.
Şakik-i Belhi
|
|
|
ALLAH-U TEÂLÂ HAZRETLERİNİN KULLARI İLE OLAN MUAMELESİ |
Yazar: Dragon Caliph - 06-06-2015, 05:41 AM - Forum: İslam ve Yaşam
- Yorumlar (5)
|
|
BİRİNCİ HİKÂYE
Ebû Nasr Semerkandî'den rivayet edilmiştir:
Hz. Musa Aleyhisselâm, bir gün münacatından dönerken taraf-ı izzetten: «Ya Musa! Benim dostlarımdan birisi vefat etti. O'nu gusl ederek, techîz ve tekfinini görüp defneyle.» diye vahyi ilâhî geldi. Musa Aleyhisselâm, kavmine gittiği zaman üç defa «Sizden salih bir kimse öldü mü?» diye sordu. Kavmi de:
— Salih bir kimse ölmedi. Lâkin bir fâsık kimse vardı o öldü. Dinimizde O'nun gusl ve defni caiz olmadığı için, boş bir kuyuya bıraktık, diye cevap verdiler.
Hz. Musa Aleyhisselâm, kendine yardım etmeleri için kavminden bir kaç kişi alarak, o meyyiti kuyudan çıkarıp, gusl etti, techîz ve tekfinini de yaparak defneyledi. Daha sonra Cenabı Hak'ka:
— Ya Rabbî! Sen «Ey mü'minler sizler; Allahu Teâlâ'nın yer yüzünde şahidlerisiniz.» buyurdun. Bu kadar kimse, o adamın fâsık olduğuna şehadet ettiği halde, O'nun bağışlanmasına sebep nedir? diye münacâtta bulunur. Hak Celle ve Âlâ Hazretleri:
— Ya Musa! Mü'minlerin bildikleri fısk, benim bildiğimin onda biri bile değildir. O kulum, bir gün bir yerden giderken ansızın gayet susamış ve ağzı köpürmüş bir köpeğe tesadüf etti. Orada bir kuyu var ise de su çıkarmak için âlet yoktu. O kulum ayağından çarığını ve sırtından da elbisesini çıkararak, çarığı kuyuya saldı ve su çıkarıp o köpeği suladı. O kulumun bu amelinden razı olduğum için, dost edindim ve bağışladım, buyurdu.
Hadis-i Kutsî'de: «Errâhîmûne Yerhamühümü'r-Rahmanü İrhamû men fi'l-ardı yerhamüküm men fi's-Semâi» buyurulmuştur. Manası: Merhametlilere Rahman da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet edin ki semadakiler de size merhamet etsin.»
|
|
|
HAZRETİ SALİH'İN DEVESİ |
Yazar: Dragon Caliph - 06-06-2015, 05:37 AM - Forum: İslam ve Yaşam
- Yorum Yok
|
|
Birinci Ad kavmi helak olduktan sonra, onların geri kalanları Vâdi'l Kura ve Şam taraflarını imar ederek hâlâ eserleri bakî olan bir takım eski menziller meydana getirdiler. Büyük binaları barındıran şehirleri, kasabaları ve dağ zirvelerinde oyulmuş san'at eseri mağaraları vardı. Bunların merkezi olan Hıcr şehrinin bakiyesi olarak bir köy vardır ki, Semûd medeniyetinin eserleri Hıcr'in etrafındadır.
Birinci Âdın bakiyesi olan bu Semûd kavmi müşrik ve putperest idiler. Allahü Teâlâ kendilerine tevhid akidesini öğretmek üzere içlerinden biri olan kan kardeşleri Salih Aleyhîsselâm'ı peygamber olarak gönderdi. Salih Aleyhisselâm Semûd kavminin orta halli bir ailesine mensuptu. Ancak soy bakımından en itibarlı bir aile idi. Hazreti Salih kavmini hakka davete başlayarak şu nasihatlerde bulundu:
— Ey kavmim! Siz burada müşrik olduğunuz halde Ölümden, âfetten emin olarak bırakılır mısınız? Bu bahçeler, bostanlar, pınarlar, ırmaklar, ekinler, meyvesi hoş hurma ağaçları içinde kalır mısınız? Bir de ince san'atla dağlardan hayrete değer evler yontuyorsunuz. Bunların içerisinde şirk üzere ebedî kalır mısınız? Şu halde Allah'dan korkunuz ve onun Resulü olan bana itaat ediniz!. Ve yeryüzünü fesada verip İslahına çalışmayan şu müşriklerin sözlerine kapılmayınız!
Fakat Semûd kavmi Salih Aleyhisselâm'ın bu dâvetine isyan ettiler ve:
— Muhakkak sen sihre tutulmuş, çıldırmış kimselerden birisin! Sen de şüphesiz bizim gibi yiyip içen bir kişisin. Eğer sen doğru Peygamberlerden isen, doğruluğuna delîl olacak bir delîl getir! dediler.
Hazreti Salih onlara
— Ey kavmim, Allah'a kulluk ediniz! O Allah ki, sizin için O'ndan başka ibâdet edecek hiç bir ilâh yoktur. Bunun Rabbiniz tarafından muhakkak bir delili gelmiştir ki, o, sizin için bir delîl olarak Allah'ın gönderdiği şu dişi devesidir. Onu kendi haline bırakınız!. Varsın Allah'ın toprağında Hıcr vadisi otlarından yesin!. Sakın ona bir fenalıkta bulunmayınız!. Sonra sizi çok elemli bir azab yakalar. Şunu da hatırlayınız kî, Allah sizi, Ad kavmini helak ettikten, sonra onlara halef kıldı. Ve sizi bu toprakta yerleştirdi. Düz ovalarında yazlık köşkler ediniyorsunuz. Dağlıklarında da kışlık evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayınız da O'na iman ediniz! Ve yeryüzünde fesadçı bir zümre halinde gezmeyiniz!.
İşte şu bir deve peygamberliğimin doğruluğuna bir delildir. Bu kuyunun suyunu nöbetle muayyen bir gün devenin içmek hakkı vardır. Muayyen bir gün de sizin içmek hakkınız vardır. Sakın bu deveye fenalık dokundurmayınız, bunu kesmeyiniz!. Sonra sizi büyük bir günün azabı yakalar! dedi.
Salih Aleyhisselâm'ın kavminden îmân etmeyi kibirlerine yediremiyen eşraf güruhu, etbâlarından îmân eden fukara zümresine, onlarla alay ederek:
— Siz Salih'in hakikaten Rabbi tarafından bize ve size gönderilmiş bir Peygamber olduğuna inanıyor musunuz? dediler. Fakirler ve zayıflar takımı da onlara:
— Biz Allahü Teâlâ'nın Salih Aleyhisselâm'a gönderdiği dîne inanmış kişileriz! diye cevap verdiler.
Kibirlenip de îmân etmeyen güruh ise:
— Sizin iman ettiğiniz o dîni biz inkâr ediyoruz! dediler ve Allah'ın mu'cizesi olan dişi deveyi boğazladılar ve Allah'ın emrini kabul etmekten kaçındılar. .
Salih Aleyhisselâm'a da:
— Ey Salih, eğer sen hakikaten Peygamberlerden isen bizi korkutup durduğun azabı getir de görelim! dediler. Bunun üzerine onları bir zelzele, yeryüzünü sarsan şiddetli bir sayha yakaladı da onlar evlerinde çöke kalarak sabaha erdiler.
Salih Aleyhisselâm ise onlardan döndü ve dönmeden önce de kendilerine:
— Ey kavmim, ben size Rabbimin emirlerini, nehiylerini tebliğ ettim, size güzel öğüt de verdim, Ancak siz hayrınız için çalışanları sevmezsiniz! dedi.
Semûd kavminin merkezi olan Hıcr şehrinde dokuz kişilik bir şerli çete vardı. Bunlar Semûd'un mütegallibe takımı idiler. Semûd diyarını İslah değil, ifsâd ediyorlardı. Devenin nöbet günü kuyunun suyunu içip kurutmasına, hayvanların susuz kalmasına canları sıkılarak bu çete ferdleri, Allah adına and içerek aralarında sözleştiler ki, muhakkak Salih Aleyhisselâm'a ve ona îman edenlere bir gece baskını yapalım, öldürelim. Sonra onun vârislerine:
— Biz Salih'in ve ehlinin öldürüldüğünü görmedik! diye yemin edelim. Artık sözümüz sözdür, sözümüzde sadık kimseleriz! dediler.
Onlar böyle bir hile tuzağı kurdular.
Halbuki Hazreti Allah da onlara bir ceza ve helak hazırlamıştı ki, onlar hâlâ anlamıyorlardı.
Sonunda müşrikler deveyi boğazladılar, sonra da öldürdüklerine pişman oldular. Bu hadiseden üç gün sonra bir sabah vakti azâb sayhası kendilerini yakaladı da, onlara oydukları sağlam binalar, o kadar servetleri hiç bir fayda vermedi.. imansızların hepsi toptan helak oldu. Yontulmuş evleri yaptıkları zulümler yüzünden bom - boş kaldı. Şüphesiz bu hadisede anlamak ve bilmek kaabiliyeti olan bir kavim için büyük ibret vardır.
İman edenler topluluğu ise bu badireden selâmete çıkarıldı. Çünkü onlar şirkten uzaklaşmışlardı. Salih Aleyhisselâm ile birlikte kurtulan mü'minler dört bin kişi idi. Hazreti Salih bu azabın vaki olmasından önce ümmetiyle beraber Semûd kavminin arasından çıkarak Şam tarafına gelmiş, Remle kasabasında kalmıştır. Hazreti Salih kavmi ile yirmi sene yaşadıktan sonra yüz elli sekiz yaşında iken Hadramut'da vefat etmiştir.
Hazreti Salih'in yukarda geçtiği gibi, mucize olarak bu dişi deveyi ortaya koyması, Semûd kavminin kıymetli malının deve olmasındandır. Devenin icazkar hali de dolu bir kuyunun suyunu bir defada içmesidir. Bu mübarek hayvan dağlarda otlar, su nöbeti kendisinin olduğu gün gelir, başını kuyuya sokarak bir defada kuyunun suyunu tamamen içermiş. Ertesi gün de Semûd kavmi kuyudan su alır, hayvanlarını su-larlarmış.
Resûlüllah aleyhisselâm Tebük harbinde Semûd'un helak olduğu yerde konakladığı zaman sahabîlerine, buranın kuyusundan su içmemelerini ve buradan su almamalarını ilân etti. Ashâb «Ey Allah'ın Resûlü, biz bu kuyunun suyundan alıp hamur yoğurduk, su kaplarımızı da doldurduk» deyince, Peygamber aleyhisselâm «öyle ise hamuru atın, o aldığınız suyuna dökün!» buyurdular.
(Â'râf, Hıcr, Nemi ve Şuarâ Sûreleri)
* * *
|
|
|
HAZRETİ İSA VE HAVARİLERİ |
Yazar: Dragon Caliph - 06-06-2015, 05:36 AM - Forum: İslam ve Yaşam
- Yorum Yok
|
|
Isa aleyhisselâm otuz yaşında iken İsrail Oğullarına peygamber olarak vazifelendirildi. Hazreti Allah bu büyük peygamberinin gelişini Kur'ân'ında meâlen şöyle beyan ediyor:
«Habîbim, Meleklerim Meryem'e şöyle dediklerini de an: Ey Meryem! Allah sana kendi tarafından bir kelime, bir mucize olarak vücud bulacak bir çocuk müjdeler. Onun adı Meryem oğlu Mesîh isa'dır. Bu çocuk sana dünyada ve âhirette şerefli ve Allah'a yakınlardan olarak verildi. O, beşikte iken mucize olacak ve yaşı kemâle erince peygamberlik iktizasınca halka hitâb edecek, aynı zamanda sahillerden olacak. Meryem:
— Rabbim! Benim için bir çocuk nasıl olabilir ki, bana hiç bir insan dokunmadı ? diye cevap verdi. Allahü Teâlâ:
— Hakîkaten öyledir. Ancak Allah neyi dilerse onu yaratır. O bir şeyi murad edince ona, sâde: Ol! der, o da hemen oluverir. Hem Allah ona yazı öğretecek ve eşyaya vukuf, Allah'a ibâdet öğretecek. Tevrat ve incil öğretecek, İsrail Oğullarına da yüce bir peygamber kalacak. Bu suretle ki, İsa onlara: Ben size Rabbiniz tarafından peygamberlik deliliyle geldim. Emin olunuz ki, ben size çamurdan kuş kılığı gibi bir şey düzerim ve içine liflerim de Allah'ın izniyle derhal bir kuş oluverir. Yine Allah'ın izniyle anadan doğma körü ve abraşı iyi ederim, ölüleri de diriltirim. Evlerinizde ne yiyor ve ne biriktiriyorsanız size haber veririm. Ey İsrail Oğulları! Eğer siz imân etmek isterseniz bu haber verdiğim mucizelerde elbette size kanaat verecek kat'î bir delil vardır.»
Hazreti isa'nın ilk imân eden seçkin talebelerinden on iki kişilik ve kendilerine «havariler» denilen bir grup vardı kî, bunlar Allah'ın dinini yaymak için yer yüzüne dağılmışlardı. Kendilerine «İsa'nın Elçileri» de denilirdi. Hazreti İsa bunları yer yüzüne yaymıştı ki, Batris ve Pavlos Roma'ya, Endiravs ve Mettâ ahalisi insan yiyen arza, Bukas Babil'e, Filibs Kartaoa yani Afrika'ya, Yuhanna Eshâbı Kehf'in köyü olan Efsus'a iki Yakublar Beyt-i Makdis'e, Ibni Büleymin Hicaz arzına, Testemir Berber arzına ve havalisine vazifelendirilmişti. İsimlerde rivayetlere göre değişiklikler vardır.
Mettâ incil'inin onuncu babında havariler hakkında şöyle denilmektedir:
«Ve (Hazreti İsa) on iki talebesini yanına çağırıp temiz olmayan ruhlar üzerine onları çıkarmaya ve her hastayı, her hastalığı gidermeye dair onlara kudret verdi. O gönderilen on ikilerin isimleri şunlardır: Eatris ismi verilen Şem'un ile kardeşi Endravs, Zibidi oğlu Yakub ile kardeşi Yuhanna, Filibs, Bertolmavs Torna, gümrükçü Mettâ, Halfi oğlu Yakub Tedavs lakaplı Lebaüs Fanvi Şem'un ve onu ele veren Isharyoti Yehudâ, İsa bu on ikileri gönderip onlara tenbih ederek dedi ki:
— Taiflerin yoluna gitmeyiniz ve Samirîlerin bir şehrine girmeyiniz. Bundan ise İsrail beytinin kaybolmuş koyunlarına varınız ve vardığınız zaman da «Melekûtüssemavât yaklaşmıştır» diye vaaz ediniz, hastalara şifâ veriniz. Cüzzamlıları temizleyiniz, cinleri çıkarınız, karşılıksız aldığınızı karşılıksız veriniz. Kemerlerinizde ne altın, ne gümüş, ne bakır ve yol için ne dağarcık, ne entari, ne ayakkabıları, ne de âsâ temin etmeyiniz. Zira işçi kendi yiyeceğine lâyıktır. Hangi şehire ve köye giderseniz onda kimin lâyık olduğunu sorup, çıkıncaya kadar orada kalınız ve haneye girdiğinizde ona selâm veriniz. Eğer o haneye lâyık ise selâmınız onun üzerine gelsin ve eğer lâyık değilse selâmınız size geri dönsün ve sizi her kim kabul etmeyip sözlerinizi o haneden yahud o şehirden çıktığınızda ayaklarınızın tozunu silkiniz. Hakikaten ben size derim ki, ceza gününde Sedum ve Gamure diyarının hali o şehrin halinden ehven olur. İşte ben sizi koyunlar gibi kurtlar arasına gönderiyorum. Şimdi yılanlar gibi akıllı güvercinler gibi sâdedil olunuz, ancak adamlardan sakınınız. Çünkü sizi millet meclislerine teslim edîp Sinagoglarda dövecekler, hem de benim için onlara ve taifelere şehadet olmak üzere hâkimler ve hükümdarlar huzuruna çıkarılacaksınız. Şimdi sizi teslim ettikleri zaman nasıl ve ne söyleyelim diye endişe etmeyiniz. Çünkü ne söyleyeceğiniz size o saatte verilecektir. Zira söyleyenler siz değilsiniz, sizde söyleyen pederinizin ruhudur. Ve kardeş kardeşi, peder evlâdı ölüme teslim edecek ve evlâd anne - baba aleyhine kalkışıp onları öldürecekler ve ismim için cümle tarafından buğz olunacaksınız. Ancak kim sonuna kadar tahammül ederse o halâs bulacaktır. Size bir şehirde tecavüz ettikleri takdirde diğerine firar ediniz. Çünkü hakikaten size derim ki, insanoğlu gelinceye kadar İsrail şehirlerinin devrini tamamlayacakdınız. Talebe muallimine ve kul efendisine üstün değildir. Talebeye muallimi gibi ve kula efendisi gibi olmak kâfidir. Hane sahibine balezbul dedikleri halde onun hanesi halkına ne kadar ziyade diyeceklerdir. Şimdi onlardan korkmayınız. Çünkü keşfolunmayacak gizlilik ve bilinmeyecek gizli bir şey yoktur. Size karanlıkta dediğimi aydınlıkta söyleyiniz ve kulağınıza söyleneni damlar üzerinde ilân ediniz ve canı öldürmeye kaadir olmayıp cesedi öldürenlerden korkmayınız. Lâkin hem canrhem de cesedi Cehennem'de helak etmeye kaadir olandan korkunuz. .»
Hazreti isa'nın İsrail Oğullarını ve diğer kavimleri irşad için bir çok mucizeler göstermesine rağmen, onlar Hazreti Zekeriyya ve Hazreti Yahya'dan sonra bu yüce peygamberi de ortadan kaldırmak için suikast plânlan hazırlıyorlardı. İsa aleyhisselâm bu durumdan haberdar bulunuyordu, ancak ilâhî emrin tecellîsini beklemekteydi.
Ibn-i Abbas'tan nakledilen bir rivayete göre, Allahü Teâlâ Isa aleyhısselâmı bu zalimlerin elinden Semâya ref'etmek murad ettiği vakit, Hazreti Isa eshabına çıktı. Onlar on iki kişi bir evde bulunuyorlardı.
Allah'ın Resulü o evde bir menbâdan onların karşısına çıktı, başından su damlıyordu da:
— içinizden birisi yakında bana on iki defa küfredecek, dedi. Sonra da benim benzerim kendi üzerine bırakılıp da benim yerime katlolunacak ve benimle beraber benim derecemde bulunacak hanginiz? diye sordu. Yaş bakımından en tazelerinden bir genç «ben!> dedi. Ona «otur!» dedi. Sonra yine aynı şeyi tekrarladı, yine o genç kalkıp «ben!» dedi. Hazreti îsa da «Evet, sen o benim dereceme ulaşacak olansın!» dedi. Bunun üzerine o gence Hazreti îsa'nın benzeri bırakıldı ve îsa aleyhisselâm evdeki bir pencereden Semâya ref'olundu. Derken Yahudilerden Hazreti îsa'yı öldürmek için arayanlar geldi ve onun benzerini tutup öldürdüler, çarmıha gererek idam ettiler. Bazıları Hazreti isa'ya imân etmiş iken on iki defa inkâr ettiler
Bu hususta muhtelif rivayetler vardır, ancak kat'î olan Hazreti isa'nın kâfirler tarafından katlolunmayıp Semâ'ya ref'olunduğu ve düşmanlarının bu işi yapmaları hususunda bir benzetme ve şüpheye düşmüş olmalarıdır. Hakikatini Allah bilir.
Havarilerin dinî tebliğleri üzerine İsrail Oğullarından bir taife imân şerefine erişti ve dine yardımcı oldu. Diğer bir taife de küfre dalıp gitti. Neticede Allahü Teâlâ imân edenleri, düşmanlarına karşı kuvvetlendirdi.
Hıristiyanlar Hazreti Isa hakkında «ilâh, Allah'ın oğlu ve teslis = üçleme akidesi» gibi müfrit telâkkilere saplanmışlardır ki Allahü Teâlâ bunu Yüce Kitabında meâlen şöyle beyan buyurmaktadır: «Ey incil'e imân edenler, dininizde hadden aşırı gitmeyiniz!. Ve Allah'a karşı haktan başka şirk ifade eden sakın bir şey söylemeyiniz. Hakikat şudur ki: Mesih, Allah değil Meryem'in oğlu isa'dır, Allah'ın Resulü, Allah'ın tekvini bir emirle Meryem'in rahmine bıraktığı bir kelimesi ve Allah'dan sadır olan «Ol!» emriyle vücud bulmuş bir ruhtur. Şu halde ey îsa ümmeti! Siz Allah'ın birliğine ve O'nun Peygamberlerine inanınız da, üçtür demeyiniz! Teslisten çekininiz! Sizin için çok hayırh olan Tevhide inanınız! Hiç şüphe etmeyiniz ki, Allah, bir tek ilâhtır. O'nu, oğul sahibi olmaktan tenzih ederim. Göklerde ve yerde her ne varsa hep O'nundur. Bunları idare etmeye Allah'ın gücü yetişir! Oğulun, uşağın yardımına muhtaç değildir, Mesih ise Allah'ın kulu olmaktan ebedî arlanıp çekinmezler. Allah'a yakın olan Melekler de kulluktan çekinmezler. Şimdi her kim Allah'a kulluktan çekinir de kibirlenirse, iyi bilmelidir ki, Allah yarın onları toptan divânına toplayacaktır.»
Teslis, Hıristiyanlığın üç ilâh kabul etme akîdesidir ki, bunlar: Allah, Mesih ve Meryem'dir. Tevhidin, birliğin zıddı olup açık bir şirktir. Daha sonra buna felsefî bir şekil verilerek: Baba, Oğul, Rûhü'l Kudüs; yahut Uknum olarak te'vil ile bir cevhere irca etmişlerdir ki, bu da te'villi bir şirktir. Yine Kur'ân-ı Kerim'e kulak verelim:
Hazreti Allah İsa aleyhisselâm'a:
— Ey Meryem oğlu İsa! «Beni ve anamı, Allah'dan başka iki ilâh tanıyınız,» diye halka sen mi söyledin.? diye sorduğu zaman Isa:
— Allah'ım! Seni şirkten tenzih ederim, ulûhiyet ibadet ortağından uzak tutarım. Kendim için hak olmayan bir sözü söylemekliğim bana düşmez. Şayet onu ben söylemiş olsam gereği gibi onu bilmiş olacaksın. Sen, benim gönlümdeki saklı şeyi bilirsin, halbuki ben zâtindekini bilmem. Çünkü Allah'ım! Sen, bütün gayıpları bilirsin. Ben onlara yalnız bana söylenümesini emir buyurduğun şeyi söyledim. Benim Rabbim, sizin de Rabbiruz olan Allah'a ibadet ediniz! dedim. Ben içlerinde bulunduğum sürece onlar üzerinde dikkatli bir murâkıb oldum, müşrikçe sözlerden uzaklaştırdım. Ne zaman ki beni içlerinden Semâ'ya aldın, üzerlerinde yalnız Sen murâkıb bulundun. Sen de her şeye tamamiyle şahiddin! Onların hallerine, sözlerine vâkıfsın! Şimdi eğer onlara azâb edersen, itiraz edilmez. Çünkü onlar şüphesiz kullarındır. Eğer mağfiret edersen, bu âciz sayılmaz. Çünkü Sen elbette Azîz'sin, Hakîm'sin!»
(Mâide, Nisa ve Âl-i İmran Sûreleri)
* * *
|
|
|
HAZRETÎ ZEKERİYYA VE YAHYA |
Yazar: Dragon Caliph - 06-06-2015, 05:35 AM - Forum: İslam ve Yaşam
- Yorum Yok
|
|
Zekeriyya aleyhisselâmın nesebi Hazreti Süleyman'a çıkar. Hazreti Zekeriyya marangoz olup elinin emeğiyle geçinirdi. Aynı zamanda Beyt-i Makdis'de imamlık da yapan Zekeriyya aleyhisselâmın yetmiş yaşına kadar evlâdı olmamıştı. Allahü Teâlâ'ya bu hususta yaptığı niyazı üzerine kendisine Yahya aleyhisselâm evlâd olarak ihsan olunmuştur.
Hazreti Zekeriyya bu hususta Allahü Teâlâ'ya gizli ve vicdanî bir sesle nida ederek:
— Rabbim! Artık benim vücudumdaki kemik kısmı ihtiyarlıktan zayıfladı. Başımdaki saç da alev gibi beyazlandı. Bununla beraber ben, Rabbim sana dua ettiğimde, bir hacet dilediğimde hiç geri çevrilmedim. Şimdi ben arkamdan bana vâris olacak taallukâtımın fenalığından hakikaten endişeliyim. Ailem de kısır olmuştur. Bu cihetle Rabbim, kerem Ve inayetinden bana bir salih oğul ihsan et ki, o hem benim malıma, hem de Yakub oğullarından sürüp gelen peygamberliğe vâris olsun. Hem Rabbim, o çocuğu razı olacağın seciyyede kıl! dedi. Allahü Teâlâ da:
— Ey Zekeriyya, biz sana bir oğul müjdeleriz ki, onun adı Yahya'dır. Biz ondan evvel bu adla ona kimseyi adaş kılmadık, buyurdu. Zekeriyya Aleyhisselâm:
— Ey Rabbim! Benim nasıl oğlum olur ki, ailem kısır kalmıştır. Ben de ihtiyarlıktan son hadde gelmişim, dedi. Allahü Teâlâ:
— Hakikaten öyledir. Ancak Rabbin der ki: O bana çok kolaydır. Bundan önce seni de ben yarattım. Sen de bir şey değildin, buyurdu. Hazreti Zekeriyya:
— Rabbim, ailemin hamli hakkında bana bir alâmet bildir! dedi. Allahü Teâlâ:
— Ey Zekeriyya! Senin bileceğin alâmet sıhhatte olduğun hakle bir düziye üç gece, üç gündüz halka söylememendir, buyurdu.
Beyt-i Makdis'de bu vahye mazhar olan Hazreti Zekeriyya Beyt-i Makdis'deki mahfelden kavmine çıktığında hal, hatır soranlara cevap vermeyip: .
— Sabah, akşam Allah'i teşbih ediniz! diye işaret eyledi. Allahü Teâlâ Zekeriyya Aleyhisselâm'a Hazreti Yahya'yi ihsan etti ve kendisine:
— Ey Yahya kitaba sarıl, Tevrat'ı tut! buyurdu. Yahya Aleyhisselâm'a çocuk iken hikmet, Tevrat'ı anlamak kudreti verdi, insanlara merhamet ve hayra karşı sevgi seciyyesi verdi. Bu şekilde Hazreti Yahya halis bir müslüman ve anasına - babasına ihsan edici bir evlâd oldu. İnsanlara karşı aşırı kibirli, Allahü Teâlâ'ya karşı da isyankâr olmadı. Artık hem doğduğu gün, hem öldüğü gün, hem de ba's olunacağı gün ona selâm verildi.
Hazreti Yahya Isa Aleyhisselâm ile teyze çocukları olup, Hazreti isa'yı ilk tasdik eden odur. Bu tasdik, Hazreti Yahya'nın ana rahmine düşmesiyle başlamıştır ki, Hazreti Yahya'nın annesi, Isa Aleyhisselâm'ın annesi Hazreti Meryem'e «benim karnımdaki senin karnındakini tasdik ediyor» demiştir.
Bir Hadîs-i Şerifte buyurulur ki: Dünyanın Allah'a karşı haysiyetsizliğindendir ki, Hazreti Zekeriya'nın< oğlu Hazreti Yahya'yı bir kadın şehîd etmiştir. Meryem'in kefili, Yahya'nın babası olan ve gayz ve iftiralarla şehîd edilen Hazreti Zekeriyya da böyle nezih ve fevkalâde bir rabbani mazhariyyette idi.
Önce Hazreti Yahya otuz yaşında, sonra da babası Hazreti Zekeriyya yüz yaşında şehîdlik rütbesine erişmişlerdir.
(Sâd, Meryem ve Âl-i İmran Sûreleri)
|
|
|
Fazilet Örneği Hz. Asiye |
Yazar: Dragon Caliph - 06-06-2015, 05:34 AM - Forum: İslam ve Yaşam
- Yorum Yok
|
|
Hazreti Âsiye, Musa Aleyhisselâm'ın hayatının sebebidir. Hazreti Musa'ya en büyük hizmetlerde bulunan ve nihayet imân eden yüksek iradeli bir kadındır. Musa aleyhisselâmın doğumu sırasında Allahü Teâlâ tarafından annesine çocuğu endişe etmeden emzirmesi, şayet çocuğu hakkında bir fenalık hissederse onu bir sandık içerisinde Nil nehrine bırakıp mahzun ve mükedder olmaması ve çocuğu kendisine iade edilip büyüdüğünde peygamberlik rütbesi verileceği vahyedilmişti. Vahy mucibince Nil'e bırakılan ve yeni doğan bu çocuğu barındıran sandık Firavun'un sarayı sahilinden akıp giderken görülerek saraya alınmış ve Âsiye tarafından Firavun'a:
— Bu yavrucak bana ve sana bir göz aydını olur, bunun hayâtına kıymayınız! Belki bize bir faydası dokunur, yahut evlâd ediniriz, demişti de Firavun ve etbâı bu yavrucuğun ileride fazilet nâmına kendileriyle karşılaşacağını ve nasıl kahramanlıklar göstereceğini idrâk edemiyorlardı.
Bu şekilde Hazreti Musa'nın hayatını kurtaran Âsiye, ileride Musa aleyhisselâma iman ve mucizelerini tasdik etmiş olmakla Hazreti Musa gibi o da Firavun ile karşılaşmış ve bu suretle Hazreti Musa'nın hayatı ve dini uğrunda kendi hayatını feda etmiştir. Âsiye, Firavun'un çok acı işkenceleri altında can vermişti. Rivayet edildiğine göre, Hazreti Âsiye
— Ey Rabbim! Cennetinde, civarında bana ev yap da beni Firavun'dan ve onun kötülüklerinden kurtar!. Mealindeki duasını bu işkencelere mâruz kaldığı sırada okumuş ve derhal kabul olunup Cennet'teki makamı kendisine gösterilmekle güle güle hayatı terk etmiştir.
Bu şekilde Âsiye, kadınlık âleminde en yüksek fazilet doruklarına erişen iki kadından birisi oluyor. Diğeri ise, elini, eteğini sıkı tutmak, namusunu ve iffetini muhafaza etmek hususunda kale kadar metin bir ruha, bir irâdeye sahip olan Hazreti Meryem'dir..
Allahü Teâlâ bu iki numune hâtûnu yüce kitabında şöyle anlatmaktadır:
«Allah, kâfirlerle yakınlığı olan mü'minler için de Firavun'un karısı ve Müzahim'in kızı Âsiye'yi mesel, fazilet örneği kılmıştır. Çünkü Asiye: Rabbim, benim için yanımda Cennet'te bir ev yap da beni Firavun'dan ve onun kötülüklerinden kurtar. Zalimler güruhundan da halâs eyle diye dua etmişti. Allah, imân edenler için de îmran'ın kızı Meryem'i mesel, ismet numunesi kılmıştır. O Meryem ki, ırzını sağlam korudu da biz, ona, ruhumuzdan nefhettik. O, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etmiş ve kendisini tamamiyle ibâdete vermiş insanlardan idi.»
Peygamber Efendimiz aleyhisselâm da bir Hadîs-i Şeriflerinde şöyle buyurur:
«Erkeklerden çoğu fazilette kemâle erdi. Halbuki kadınlardan yalnız Firavun'un karısı Asiye ile Imran'ın kızı Meryem'den başka hiç biri kemâle erişemedi...»
(Tahrim, Meryem, Kasas, Tâhâ ve Enbiyâ Sûreleri)
|
|
|
|